1 Aralık 2009 Salı

Sıkıntı

Günaydın arkadaşlar.Konu falan yok gayet can sıkıntısından yazıyorum.
Şuan okan üniversitesi bilgisayar labında bilgisayara giriş dersindeyim.Aptal bir sınavdan ortalamanın altında kalmışım ve moralim bozuldu.Adam bilmiyormuşuz gibi word anlatıyor anasını satayım.Sıkıldım ulan !

hayat hiç güzel gitmiyor.Arkadaşlar,vizeler,manita,aile,hastalık,bayram her şey problemli biti ve devam ediyor.
Neyse hoca geldi...Görüşürüz...

24 Kasım 2009 Salı

Nefret!!

Hayat bu işte; Kanatlanıp gitmek dururken, Dört duvar içinde hap solursun. Yaşamak için bir neden ararken, Ölmek için bulursun!!!


Çelişkiye düştüm tetiği çekip çekmemek arasında. Hiç birşey yoktu beni hayata bağlayan. Ne için yaşayacaktım ki zaten. Ellerimi açıp yalvardım kaç sefer küçücük bir işaret için umudumu hiç kesmeden. Olmadı fakat, bulamadım ufacık bir zerre. Dün gözlerimi açtığımda hep gözlerimin önünde olan kişiler yoktu bugün. Yanlış ne yapmıştım ben acaba, incitmişmiydim onları, HAYIR!! Yüz üstümü bırakmıştım, ASLA!! Ama neden böyle olmuştu şimdi... Bir basamak olarak kullanılmak koyuyor insana bir süre sonra. Hayatlarını düzene sokup çiğnenmiş bir şekilde yüz üstü bırakıyorlar insanı. Her seferinde bu son olucak diyorsun, fakat ister istemez açık bir kapı bırakıyorsun, tabi anlayana!... Peki bu tetiği çekmemek için bir sebep bulabilirmisin, şakağına dayalı bir silahla beklerken buz gibi odanda. Bütün bu nefretini kusmanı önleyecek ne var ki!! Sanırım bir BOK yok! Başlık olarak NEFRET'i düşündüm, tabi hala düşünebilecek bilince sahipsem. Her ne haltsa, zaten doğru düzgün yazı yazamam ve bu ruh haliyle daha da beter oluyor. Tam herşey düzelmiş derken 4 - 5 sene öncesine dönüyorsun bir çizikte. Ve ben tetiği çekmeye karar verip koyuyorum hayatıma NOKTA'yı .


Tertemizdi sanki dünya gözlerimi açtığım anda
Hiç düşünmeden inandım masal tadında yarınlara
Yalanlar ortasında kaldı tüm çocukluk anılarım
Çizgi romanların dışında bir kahraman bulamadım
Toz pembe olmasaydı keşke tüm rüyalarım
Hep sorular sordum ama cevaplarını alamadım
Hep yalan söylenmiş hep yalan
Kavuşamadı hiç ayrılanlar, masallar gerçek olmadı
Aşık oldugum sokaklarda kimseler konuşmadı
Ama şehir hiç susmadı hep ağladı hep ağladı…

ve + olarak

arkadaş sen bu değilsin
yaşıyan sadece fikrin
arkadaş niye gücendin
alıştım karıştım ben sana
rüyanda görsen inanma...

12 Kasım 2009 Perşembe

Yoksa sen faşist misin ha??

Sevgili blog uzun bi aradan sonra tekrar merhaba. Geçen gün bir video seyrettim bunun hakkında yazayım dedim. Bana katılacak arkadaşlar olacağı gibi karşı fikri savunan arkadaşlarda olacaktır. Eğer karşı olan varsa yorumda bulunmasını isterim. İzninizle başlıyorum.

----OOOO----


-spoiler-
Türkiye Cumhuriyeti
ANAYASASI





MADDE 3.– Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

--Değiştirilemeyecek hükümler--


MADDE 4.– Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


-spoiler-


Ne diyor 4. madde? T.C anayasasının ilk 3 maddesi hiç bir şekilde değiştirilemez ve DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ!!!


Peki sizce bugün biz bu anayasaya ne kadar sadık kalıyoruz? Atatürk düşmanı, gerici zihniyete ne kadar karşı çıkıyoruz? Bu ülkeyi kaosa sürükleyenleri, bizi bölmek isteyenleri neden oya boğup başımıza getiriyoruz?


Halkın refah içinde yaşamak için talep ettiği şeylerle, devleti tekelinde tutan zihniyetin halka arz ettiği şeyler o kadar farklı ki. Hani apo denen terörist başından hesap sorulacaktı? Hani dağlardaki pkklılar tek tek temizlenecekti? Temizlemekten anladığınız bu mu Tayyip Erdoğan?? Eli kanlı teröristleri affedip tekrar halkın içine salarak DTP denen pkknın alt şubesini meclise sokmak mı? Eğer anladığınız buysa dünyanın en temiz insanı olmak üzeresiniz tebrik ederiz. Bu gidişle domuz gribi sizi "teğet" geçer.


Mutaassıplık adı altında bizim hayatlarımızı ipotek altına alan Tayyip ve tayfasına ölümüne karşıyım. Atatürk zamanındaki Türkiye için canım feda, ama Türkiyeyi bu hale getirenler başımızda olduğu sürece askerliğe karşıyım. Düşünsenize neden böyle bir adamın yönettiği ülkede askerlik yapayım ki? Arkamdan "kelle" diyeceğini bile bile, düşman olarak gördüğüm, ülkemi ondan korumak istediğim adama (belki de benim de canımı alacak adama) "sayın" diyeceğini bile bile? Bu nedenle vicdani ret hakkımı kullanacağım (eğer Tayyip devletin başında kalırsa). Yok eğer başımıza adam gibi adamlar gelecekse sınıra kadar inip ülkemin topraklarını sonuna kadar korumaya razıyım. Dış düşmanlarla savaşmak yerine iç düşmanlarla savaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye istediğim hale gelene kadar onların istediği hiç bir şeyi yapmayacağımı sizlerin huzurunda söylemek istiyorum. Başta da söylediğim gibi, bu bir arz-talep meselesi. Devlet eğer bize bazı şeyleri yaptırmak istiyorsa, önce bizim isteklerimizi yerine getirmelidir.


Kaldı ki terörist başına "sayın", o teröristlerle dağlarda savaşan şehitlerimize ise "kelle" sıfatını uygun gören bu yoz hükümetin görev yaptığı bir ülkede yaşamaktan da ayrıca utanmaktayım. Cennet vatan dedikleri bu olmasa gerek. Acaba Mehmet Akif mi yanıldı, yoksa ben mi yanılıyorum? Öyle ya "Verme dünyaları alsan da, bu cennet vatanı" mısrasını içeren bir istiklal marşı olan cumhuriyetimizin başındaki hükümet "sözde cennet" vatanı karış karış satmaktadır. Halktan aldığı paralarla oğluna ticaret gemisi, damadına medya grubu satın almaktadır.


Yoksa rahmetli şair, o zaman için mi, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatta olduğu zaman için mi yazmıştı bu mısraları? 1923 deki cennet vatanın 2009 da cehenneme döneceğini hesaba katmamış mıydı? Doğru nereden bilebilirdi ki? Ulu önder M. Kemal Atatürk'ün öleceğini, bir gün vatanın cennetten cehenneme döneceğini kimse hesaba katmamıştı. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının çıkardıkları anayasanın T.C'yi bölünmez bir bütün yapan maddesini ve neredeyse resmi dilini değiştirmeye çalışacaklarını da...


Bugün kürt açılımı adı altında Türkiye'de kaos çıkarmaya çalışanlara karşı bir babanın çığlığını kimse duymuyor (veya kuvvetli bir ihtimalle duymazdan geliyor) : "Kürt bir baba yeşil kartıyla 20 çocuğuna birden ücretsiz tedavi sağlayabilmesine rağmen, benim gibi Türk babalar tek çocuklarını tedavi ettirebilmek için varını yoğunu ortaya dökmek zorunda kalıyor. Yeteri kadar kürt açılımı yapıldı. Birazda TÜRK AÇILIMI istiyoruz!" Doğru söze ne denir?


Otobüse bindiğimde kendi aralarında kürtçe konuşan kürtler görüyorum. Ne kadar rahatsız olsam da kendi aralarında böyle konuştukları için bir şey demeye hakkım yok. Ama çok sayın ve sevgili Tay-yeap bey kürtçeyi resmen tanıdığını göstererek kürtlere özel bir kanal açarsa, ve kanal açılışında "trt 6 hayırlı olsun" un kürtçesini söylerse bana cevap hakkı doğar ve kimse susturamaz. Susmuyorum, susmayacağım. Türkiye'nin resmi dili Türkçe iken, özel bir kanal değil devletein bünyesindeki kanalın, Türkiye'nin televizyon kanalının bir parçası olarak kürtçe bir kanal açılırsa ve bunlara ek olarak ermenice, arapça kanallarında yolda olduğunu söylerse ben Tay-yeap adlı Amerikan uşağına, tek başıma da olsa karşı gelirim. Kürtleri tanımıyorum.


Ben Türküm, resmi dilim Türkçe, anayasam T.C anayasası ve başkentim Ankaradır. Her Türk için bu geçerlidir. Dikkat! Türkiyeli değil TÜRK dedim. Bunu değiştirmeye çalışanlara ise düşmanım. Kurtuluş Savaşı siz ülkeyi bu hale getiresiniz diye yapılmadı. Aklınızı başınıza devşirin, aksi halde bu millet sizi başa getirdiği gibi al aşağı etmesini gayet iyi bilir.


Sayın kelimesini Türk tarihinde tek hakeden kişi; ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi : "Bu memleket tarihte TÜRK'tü, halde TÜRK'tür ve ebediyen TÜRK olarak yaşayacaktır.."


Eğer bu yazıyı okuyup bu faşistlik diyorsanız; göğsümü gere gere cevap veriyorum :

Eğer bu faşistlikse ben FAŞİSTİM!!!!!


Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın TÜRKLÜK! NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!


Noldu birden depreştin diyenler.. Sizde haklısınız ama aşağıdaki linki tıklarsanız öfkemin sebebini bir nebze anlayabilirsiniz. Buyurun.


http://www.facebook -tr.com/tv- haber/ulkenin- son-hali. html

6 Kasım 2009 Cuma

GDO'ya Hayır !

Artık hepimiz azçok biliyoruz ne olduğunu,onun için uzun uzadıya yazmaya gerek yok.
Genetiği değiştirilmiş ürünleri ükemizde istemiyoruz kardeşim bu kadar basit.Sevgili hükümetimiz bunları niye sokuyor ülkemize anlamakta güçlük çekiyorum.
Göz göre göre vatandaşının sağlığıyla oynamak,gelecek nesilleri tehlikeye atmak kısır yahut kanser olmasını sağlamak böyle bir şey sanırım.Bir yandan 3-4çocuk yapın derken bir yandan soyun sonlanmasına neden oalcak bir işe imza atıyorlar.Ya şuurunu kaybeti bunlar,yada kukla gibi birileri oynuyor bunlarla.
Hala %40 oy alabiliyorlar tabi.Zeki halkıma da teşekkürü borç bilirim.Var olun !
Bunlar yıllardır mevcuttu ülkede,yeni mi aklınıza geldi diyecekler olursa...Evet aklımız yeni başımıza geldi.


http://www.gdoyahayir.org/

3 Kasım 2009 Salı

Eylül akşamı

belki benim kağıt param,
bir şekilde, döne dolaşa
senin cebine girmiştir
belki aynı posta kutusuna,
değişik zamanlarda da olsa,
birkaç mektup atmışızdır
ayın karpuz dilimi gibi
batışını izlemişizdir deniz kıyısında
aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede
belki de birkaç gün arayla
olamaz mı?
olabilir.

1 Kasım 2009 Pazar

Sakarya Tatankaları vs. Yeditepe Eagles





Tarih 28 Ekim...
Saat 1 buçuk, 2 civarı...
Yer Sakarya'da tarladan bozma eski bir futbol sahası...
Maçın başlamasıyla şiddetini arttıran yağmura rağmen oynadığımız ilk hazırlık maçımızda tüm güçlüklere rağmen Tatankaları 14-6 gibi bir skorla yendik...
İlk maçımız olmasına ve havaya rağmen gayet başarılı ve etkiliydik umarım ilerki maçlarımızda da başarılarımızın devamı gelir.



29 Ekim 2009 Perşembe

GENÇLİĞE HİTABE !

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927

25 Ekim 2009 Pazar

Kusursuz

Kendin icin birini yarat" denseydi ne yapardiniz,
nasil birini yaratirdiniz? Sanirim, hemen kusursuz birini yaratmak
için ise koyulurdunuz.

Çok güzel bir kadin ya da çok yakisikli bir erkek. Gerçekten bu
kadar güzel birini ister miydiniz? kusursuzlugun bir tekdüzelige
dönüsmesi çok kolaydir çünkü. Kusurlar bize, daima kesfedilecek
esrarli bir alan saglarlar, sarildigimiz kusurlu bir vücutta
yalnizca bize ait, çekiciligi baskalari tarafindan
farkedilemeyecek, yalnizca bizim tarafimizdan
sevilebilecek, benimseyip kendimizden bir parça
haline getirebilecegimiz birçok ayrinti bulabiliriz.
Güzel ve kusursuz bir vücut ise, sadece o vücutla
övünen sahibinindir ve bize kesfedilecek özel hiçbir
sey birakmaz. Kusursuz bir güzellik bana kalabaliklara
açik düzenli bir parki animsatir hep, kusurlarda ise bir
ormanin los bir gölgelikle saklanmis esrarengiz
cazibesinin bulundugunu sanirim.

Yarattiginiza bir heykelin kusursuz güzelligini
verdiniz, peki kisiligini nasil yapardiniz, nasil bir karakter
verirdiniz ona? Herhalde, eksikleri olmasina tahammül edemez, onu
her kosulda davranmasi gerektigi gibi davranan, bilgili,
zeki, zarif biri yapardiniz.
Böylesine mükemmel olmasinin onun dogalligini
bozabilecegini düsünmez miydiniz?
Hiç aglamayan, hiç kavga etmeyen, biraz önce
söylediginden arsiz bir çocuk gülümsemesiyle vazgeçip
tersini söylemeyen, resmi bir davetten çikista
sizi bir kuytuluga çekip "öpsene beni" demeyen,
"bugün ise gitme, kirlara gidelim," diye tutturmayan,
kiskançlik krizleri geçirmeyen bir kadin ister miydiniz gerçekten?

Hiçbir çeliskisi olmayan, düz, akilli, ani coskulara
ya da ani üzüntülere kapilmayan, sizi birdenbire boynunuzdan öpmeyen
bir kadinla geçirmek ister miydiniz hayatinizi?
Ya da çok akilli, çok kibar, her öneriyi "simdi
sirasi degil" diye mantikli bir biçimde cevaplayan, her
kaprisinizi hep ayni olgun gülümseyisle karsilayan,
öfkelenmeyen, siz manasiz bir kavga çikarmak için
istahla kivranirken size o kavgayi bagislamayan,
düzeltebileceginiz, elestirebileceginiz hiçbir yani olmayan,
hiç tembellik etmeyen, asla annesini özlemis bir çocuk gibi
bakmayan bir erkekle yada kadinla olmak ister miydiniz?

Sanirim,Allah'i muhtesem kilan,kusursuzlugu yaratabildigi gibi
kusuru da yaratabilmesidir.

Ahmet Altan


Ölümsüzlüğüyle çürümüş anıların öncüsüydü sadece kara karga,
milyonlarca insanın ölümünü gördü kara gözleriyle.
Sonra tuhaf uzak zamanlarda çırptı kara kanatlarını kara bir gökyüzünde kondu Karaağacın dalına,
yumdu gözlerini ve kendi ölümünü bekledi sessizce..

21 Ekim 2009 Çarşamba

Öyle büyük aşklar sadece masallarda olur.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Hayatlarımız nasılda zincirleme birbirine bağlı. Hepimiz bir ötekinin eylemi sonucu mutlu oluyor ya da özrünün kefaretini ödüyoruz. Doğru olan şu ki bundan dolayı kimseyi suçlayamayız. Nasıl bir insan bizim yolumuzu çiziyorsa, bir başkasınıda biz ediyoruz yolundan ya da vesile oluyoruz atacağı adımdan. Hayat böyledir işte kesişen hayatlar ve yollar zinciri kimsenin kontrol edemediği...

16 Ekim 2009 Cuma

Galatea

16 Ekim 2009 Cuma

Uzun bir süredir yoktum sevgili blog. Aşağı yukarı 1 haftadır uzaktım senden. Bunun için üzgünüm ama elimden geldiğince çabuk döndüm sana...

Şu sıralar enteresan bir heyecanım var. Mutlu muyum yoksa üzgün müyüm karar veremiyorum. Heyecanlıyım çünkü yakın bir zamanda Bulgaristan'da üniversite öğrenimimi görmeye gidicem. Yeni ortam, yeni insanlar ve arkadaşlıklar, beni bir süre Türkiye'nin sıkıcılığından, yobazlığından kurtaracak AB üyesi bir ülke olması beni sevindiren noktalar. Ama her konuda olduğu gibi burada da "zahmetsiz rahmet" olmuyor...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Gideceğim yeni ülke beni sevgilimden, arkadaşlarımdan ayıracak. Zaten görüşemediğim çok sevdiğim dostlarımla (misal Lepermessiah ve Turtis) arama bir de Kapıkule sınır kapısı girecek. Ama her şeye rağmen bende yerlerinizin ayrı olduğunu biliyorsunuz. Değil Bulgaristan, Fizan'a da gitsem her zaman benimlesiniz.. Yerinizi kimse dolduramaz, sizde beni unutmayın olur mu? Sizi seviyorum dostlarım...

Ve sevgilim.. "Pygmalion" takma adımı seçmemin nedeni.. Aranızda "Pygmalion"u tanımayan var mı bilemiyorum ama ben yinede kısaca yazıyorum..

pygmalion; Kıbrıs Adası'nda yaşamış, işini çok seven bir heykeltıraştı. insanlardan uzak, kendi halinde yaşar, tüm ilgisini ,dikkatini heykellerine verirdi. yeni yeni heykeller yapar ,onlara isimler verir,konuşur, dertleşidi.

birgün pygmalion fildişinden çok güzel bir kadın heykeli yaptı ve ona galatea (
uyuyan aşk) adını verdi. heykel o kadar etkileyici ,güzel ve alımlıydı ki..tıpkı canlı gibiydi.heykeli bir kadın gibi giydirip, süslerdi. pygmalion kendi yaptığı heykele aşık oldu. onu tüm kalbiyle sevdi. artık diğer heykelleri de bırakıp hayatını galatea'ya adadı. onunla ilgilenir, süsler,sarılır ,okşar öperdi. bu durum o'na gün geçtikçe acı da vermeye başladı.

birgün tanrıça afrodit pygmalion'un acısını,yakarışlarını duyup o'na acıdı ve fil dişinden yapılmış galatea'ya can verdi. ( pygmalion ,heykeli öperken heykel de ona karşılık verir)
bunun üzerine pygmalion ve galatea afrodite şükranlarını sundular ve afrodit de onlara sonsuz mutluluk ve huzur bahşetti. pygmalion da insanlardan kaçmayı bırakıp onların arasına karıştı...

18 Ekim 2009 pazar

pygmalion ile ilgili bir bilgi edinmeden önce, bir sevgilim olmasına rağmen zihnimde yeni bir sevgili yaratmıştım. Sanırım bundan 3 veya 4 yıl öncesiydi. bir sevgilim vardı ve evet hayalimde yarattığım, gerçekte hiç olmamış bir sevgiliyle onu aldattım. onunla konustum, onunla öpüştüm, onunla seviştim defalarca (ama o bana hiç karşılık vermedi). "galatea"m o kadar etkileyici ,güzel ve alımlıydı ki... hayalimde yarattığım sevgilinin gerçek hayatta asla karşıma çıkmayacağını bilmek bana acı vermeye başlamıştı. evet tıpkı pygmalion gibi. mutlu olduğumda onunla paylaşırdım, ağlamak istediğimde onun omzuna yaslanırdım...

=====-----=====-----=====-----=====

sanırım nisan ayındayız hava yağmurlu. dersanede sıranın altında bir kitap buluyorum. kitabın kapağı çok hoşuma gidiyor. uzun uğraşlar sonucu öğlen grubundan bir kıza ait olduğunu öğreniyorum. kitabı bırakmaya hiç niyetim yok. sıraya üzerinde "selamlar, adım alperen metin. ahmet altan'ın kristal denizaltı adlı kitabını bu sıranın altında buldum. biraz göz gezdirdim ve çok etkilendim. affınıza sığınarak bu kitabı sizden satın almak istiyorum. sizin için danışmaya 20 TL bırakıyorum eğer reddederseniz danışmaya bildiriniz. yarın kitabınızı danışmaya bırakacağıma söz veriyorum." yazılı bir not yapıştırdım. ertesi gün danışma kızın parayı aldığını söyledi...
(ışıklar söner)

=====-----=====-----=====-----=====

20 mayıs 2009 çarşamba

20:00

dersanemde bulduğum ve büyük bir hevesle evlat edindiğim ama vakit darlığı bahanesiyle okuyamayıp bir köşeye attığım kitabım geliyor aklıma. tapınağıma hapsediyorum kendimi derin bir soluk alıp kitabın ilk sayfasına göz gezdiriyorum. bu kitap bir deneme kitabı küçük küçük bölümler var içinde o yüzden atlaya atlaya okuyorum.. bir satırda pygmalion ismine rastlıyorum. oldum olası felsefeye meraklıyımdır ismide bir filozof ismi gibi geldiğinden çok merak edip okumaya başlıyorum.

22:30

pygmalionun hayatını 12. okuyuşum... her okuduğumda kendimden bir şeyler bulduğum bu aşık heykeltıraş hikayesi bana yapmam gerekenleri fısıldıyor adeta..

02:35

pygmalionun tembihlediği her şeyi yapıyorum. içimi bir huzur kaplıyor. gözlerim ağırlaşıyor. "galatea"ma sarılıp yatıyorum (ama bana yine karşılık vermiyor).

21 Mayıs 2009 Perşembe

14:15

yumsuzluğum ve tembelliğim sonucu 2.kez öss ye hazırlandığım dersanemden eve dönüyorum. içimi kaplayan bir huzur var yoldan geçenlere şapşal şapşal gülümsüyorum. kalbim deli gibi çarpmaya başlıyor. dizlerimin bağı çözülüyor bir yere oturmak zorunda kalıyorum.

14:20

tekrar yürüyorum, eve iyice yaklaştığımı fark ediyorum. sonunda ikamet ettiğim sokağa giriyorum. içimdeki huzur adeta bir balon gibi şişiyor içimde uçacağımı sanıyorum. ve...

14:21

içim çekiliyor. kendimi kaldırıma zor atıyorum. elim ayağım kesiliyor hareket edemiyorum. kararan gözlerimi zorlukla aralıyorum. yoldan geçenlerin tip tip bakmasına aldırmadan gözlerimi bir noktaya kilitliyorum. işte orada... benim 4 yıl boyunca hayallerimde yaşattığım "galatea"m orada... büyük bir sevgiyle bana bakıyor... bana doğru ilerliyor gelip elimi tutuyor ve ayağa kalkmama yardımcı oluyor. doğrulduğumda boynuma atlıyor. bakışları parlak ve sevgi dolu. "seni seviyorum" diyor yalnızca, "seni seviyorum..."

afrodit'e yakarışlarımı duyduğu için teşekkür ediyorum. rahatlıyorum. senelerdir sürdürdüğüm uyumsuzluk bir anda son buluyor. hayallerimde yaşayan galateama tekrar aşık oluyorum.

16 ekim 2009 cuma

gözlerim kızarık parmaklarım klavyenin tuşlarına kırarcasına basıyor. yaşadıklarımı hatırlamak bir yandan beni hüzünlendirse de hüzünden daha çok kıvanç var içimde.
sevgili ne atarı var ne gideri yazarları ve okurları; bu yazdıklarımı benim sevgili galateam rolünü üstlenen kızla aynı anda öğrendiniz.
ve bu blog bir insanın her şeyini içinde barındırması bakımından dünyanın en değerli blogları listesindeki 1.liğini sağlamlaştırdı. evet diğer yazar arkadaşlarımla birlikte artık benimde sahip olduğum her şeyi biliyorsunuz.
pygmalionun kim olduğunu,
onun nasıl aşık olduğunu,
galateayı,
artık hepiniz biliyorsunuz.
şimdi söyleyin lütfen, pygmalionu yaşatmak adına bu adı taşımakta haklı mıyım?

ve beni kendisine böyle aşık eden kızı, yurt dışında eğitim almak amacıyla Türkiyede bırakmak zorundayım. aslında bulgaristan yakın bir ülke arada gidip gelebilirim ama olsun. bizi birbirimize bağlayan ipler gerildikçe canımız acıyacak. belki de böylesi bizim için daha iyi olacak. birbirimizi daha çok özleyeceğiz döndüğümde daha sıkı sarılıp daha tutkulu öpüşeceğiz kim bilir...

benim galateamın adı esra. çok fedakar, aşk dolu,hayat dolu bir melek. yer yüzünde gerçek aşkın olmadığını iddia edenlere şiddetle karşı çıkmamı sağlayan, bana güç veren güzel insan..
fedakar dedim çünkü ben bulgaristana gideceğimi söyleyip bencillik yaparken o beni düşünüp gözün arkada kalmasın ben seni ölene kadar da beklerim diyebiliyor. beni kaybetme korkusuyla göz yaşı dökebiliyor. ve biliyor onu ne kadar sevdiğimi. biliyor ona ne kadar değer verdiğimi, gidecek olmanın bana ne kadar koyduğunu. güveniyor sevdiğine..

esra.. yıllar boyu hayalimi süsleyen güzel.. maalesef gidiyorum. olacağını aklımın ucundan geçirmediğim bir şekilde gidiyorum. seni göremeyecek olmanın acısıyla, seni yeniden hayallerimde yaşatarak, benim güzel galateam yaparak, seni tekrar sen olmadan yaşamayı göze alarak gidiyorum. biliyorum beni bekleyeceksin. ve biliyorum bizim yolumuz burada ayrılmayacak. afroditin bize verdiği hediyeyi en güzel şekilde kullanacağımıza inanıyorum.

seni seviyorum meleğim. bu dünyada kaldığım sürece sevicem. ama eğer inandığımız gibi öteki dünya varsa, ruhlarımız ölmeyip yaşamaya devam edecekse, işte o zaman bu aşk sonsuz olacak.

=====-----=====-----=====-----=====

konunun dağıldığının farkındayım ama insan aşık olunca kendini tutamıyor sevgili blog. özellikle ayın 21'i yani afroditin galateama can verdiği günün 5. ay dönümü yaklaştıkça içim içime sığmıyor ve ben bir şekilde bu içimdekileri birilerine anlatma ihtiyacı hissediyorum. bu ayki kurbanımsa siz oldunuz.

=====-----=====-----=====-----=====

21 ekim 2009

14:21

ve işte o an. ruhumun, galateamın yaşamaya başladığı an. teşekkürler afrodit galatea gibi banada hayat verdin. verdiğin hediyeye hayatım pahasına gözüm gibi bakacağıma şerefim üzerine yemin ediyorum.

seni seviyorum esram 5. ayımız kutlu olsun.

galateamın can bulduğu 5. ay dönümünde bu sevincimi ve huzurumu sizlerle paylaşmak istedim. tam ay dönümü anında yayınlıyorum. umarım sıkılmadan okursunuz.
teşekkürler afrodit, teşekkürler blog..
Mutluluk; sen yurt dışında okumaya giderken, sevgilinin seni bekleyeceğini söylemesidir...

15 Ekim 2009 Perşembe

Seninle bir şey yapmak istemiyorum...

Sevgiliden böyle bir lafı duymak...Sevgili adayı değil,hoşlandığın bir kız değil,direk sevgilinden bunu duymak.
Çok koyuyor adama,hele ki uğrunda yapmadığın şey kalmamışsa...
İnsan kendini sorguluyor nasıl böyle bir konuma geldin ve bu kadar lafı yedikten sonra nasıl bir cesaretle devam edebiliyorsun,kız seninle göz göregöre oynuyor işte,dalga geçiyor.
Ne söylesem kesmiyor beni,her şey içimde kalıyor,dışarı çıkmıyor.Çünkü ne desem bu lafın ağırlığını kaldıramıyorum,bunun acısından kurtulamıyorum.Sözün bittiği yerlerden biride burası sanırım.
Gözlerdebir damla yaş...İkincisi çıkmaz.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Gözlerini kapatıp dalarsın bazen karanlığın içine,
Karşına ne gibi şeylerin çıkacağını bilemezsin hiçbir zaman.
Bazen iyi, bazen kötü... Ne olursa olsun hayatını yönlendirir bir tarafa.
Bu yolda ya karanlığın en dibine düşersin, ya da mutluluğun peşine...
İnsanlar çıkar karşına, maskelerinin ardındaki yüzlerini göremediğin,
Hayallere dalarsın maskenin ortasında parıldayan gözleri görünce...
O soluk mavi gözlerin parıltısı bir anda aydınlatır yaşamını.
Sonra bir el uzanır o aydınlıktan sana doğru,
Yalnızca kurumuş yaşlı bir el... Girer karanlığın içine açar avcunu...
Tutmak istemezsin başta onu, Fakat arkandan çekildiğini hissedince mecbur kalırsın.
O elin sahibine yaklaştıkça görürsün ki gerçekte O göründüğü gibi değilmiş,
Daha da yaklaştıkça görüntü netleşir...
Ve o yüzüne bakmaya doyamayacağın surat yaklaşıyordur sana.
Bir anlığına tuttuğun ele bakarsın,
Yaşlı, kurumuş el aslında taptaze ve törpülenmiş tırnaklarla bir harikadır.
Farkına bile varmadan yapışır dudaklarına hayata tutunan bağlarını güçlendirmek için.
Yeni bir parıltı oluşur, herşey berraklaşır, hiçbir şey göremezsin...
Ama düşüyorsundur, bunu hissedersin...
Tam yere çarpacak iken açarsın gözlerini...
Buz gibi olmuş bir halde yatağındasındır, düşünürsün bir anlığına hayatın anlamsızlığını,
Sonra döner sana hayat veren kadına sımsıkı sarılıp devam edersin uykuna...

11 Ekim 2009 Pazar

Geçmişimiz bulanık, geleceğimiz belirsiz bea abi!!!

Çeşitli dönemler geçirdik şu blog aleminde, canımız sıkılır gelir yazarız buraya, bunalıma gireriz yazı yazarız..
Ama ne zaman bişeyler yazmasak gelir fırçayı atarlar.
Belki o yüzdendir bir şeyler yazmak istedim...
Yazıyorumda şu anda fakat ne olur nereye gider bu bilemiyorum.

Şöyle bi okul durumdan girelim madem..
İlkokul hayatıyla başlar herşey gerçi şu an kreş, anaokulu, vs gibi şeyler var.
Çocuklar daha 3 yaşlarında başlıyorlar eğitime..
Bu kötü mü, tabiki hayır fakat eğitim hiçbir zaman bir insanı kendinden uzaklaştırmamalıdır..
İlim ilim demektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır. Demiştir Yunus Emre..
Bu canım Türkiyem deki eğitim sistemi neden bizi kendimizden uzaklaştırıyor o zaman..
Biz öğrendiklerimiz ne? Ve neden işimize yaramıcak milyonlarca şey öğreniyoruz.
Eee şimdi okuduk kreşi, anaokulunu; ilkokula başladık Cin Ali'ler le, Ayşe'ler le, Fatma'lar la...
İlkokulu bitiriyoruz pekiyi dolu karnemizle ve takdirimizle, peki bitiyormu tabiki hayırr..
Bu daha bir yerimize kaçıcak olan buz dağının en tepesi.
Ortaokulda biraz acıtmaya başlıyor fakat alışıyorsun zamanla ne de olsa çalışıp bir liseye girince raatlıcaz(!)
Çalışırsın yarım yamalak girersin bir liseye, lisenin ilk senesi rahatlamayla geçer.
Lakin 2. sınıfta anlarsın ki ortaokulda değil asıl buraya çalışman gerekiyormuş...
Çalışmaya çalışırsın bir süre fakat derslere odaklanana kadar bakmışsın ki son sınıfa geçmişsin..
Hatta Öss yaklaşmış. Can havliyle bir kaç şey yapmaya çalışırsın.
O çalıştığın şeylerle de şanslıysan bi vakıf üniversitesine girebilirsin.
Buraya kadar herşeyi hallettik diyelim. Üniversiteye kapak atınca herşey bitiyormu sanıyorsunuz?
Tamamen yanılıyorsunuz ozmn...
Eğer biraz ingilizceniz varsa şanlısınız fakat o yoksa yanmışsınızdır..
Orta halli bir ingilizceyle 1 sene de hatta belki de 1 dönemde hazırlığı geçersiniz.
Fakat yine bitmiyor, fakültede başlarda bahsi geçen buzdağının kalın yerlerini hissetmeye başlıyorsunuz...
Vizeler birbiri ardını takip ediyor ve sizde onları izliyorsunuz.. Gerçekten sadece izlemeyle geçiyor sınavlar.
Ama bakalım artık yalama olduk saten o buzdağı rahat rahat giricektir bundan sonra...
Tabi ne zaman birşey gerçek oldu ki bu gerçek olsun.
Dağıtıcak bu üniversite bizi...

Haydi şu sınavlar öncesi bana şans dileyin...

İmparatorun çöküşü

Çok geç verilmiş bir karar fakat en sonunda olduğu için çok mutluyum.Zararın neresinden dönülürse kardırderler ya aynen öyle.Zarar kendi kendini bir toplum için bu yaptığıyla kara çevirdi.Fatih Terim Belçika maçından ötürü en sonunda beklenen istifa kararını açıkladı ve TFF bunu onayladı.Kendisi artık milli takımın başında değildir.Uzun zamandır bu kararını bekliyordum ama maddi olanaklardan dolayı etmediğini düşünüyordum,sonunda kendine yakışanı geçte olsa yaptı hoca.
Dört yıl dört ay boyunca aldığı maaşın kendisine bir ömür yeteceğini düşünüyorum.
Fatih Terim abime Bodrum'da iyi yaşlanmalar diliyorum.

Dipnot:İyi aklıma geldi.Kendisi ile olan fotoğrafım hala üniversitemin panosunda duruyor.Okuldan bu reklam yardımım için para isteyeceğim.
Ben en çok seni sevdim...

Neatarıvarnegideri Günlük

Uzun zamandır net şekli yoktu pc'de problem vardı bir haftadır bu sebeple giremiyordum fakat biz buna hayatımdaki yoğunluktan dolayı giremedim diyelim de kendimi bir bok sanayım.
Tekrar bu bloga girmek mutluluk verici,çünkü aramızda her şeyi paylaştğımız için ''neatarıvarnegideri''adlı web sayfasını seviyorum.Fakat ben burayı an itibariyle( 1.47AM) günlük gibi hissediyorum,bir nevi de öyle zaten.Bir ben varım,birde sen varsın çünkü.Bak artık resmiyetide kaldırdım ortadan...Siz yok sen var.
Böyle durmadan bu hafta yaptığım aptalca şeyleri yazmak istiyorum ama bunu yapmayacağım...Ne sen bana manyak de nede ben saçmasapan şeyleri senle paylaşarak bunları dışa vurayım.
Herneyse kısa keseceğim alt tarafı geldim diyecektim,tekrardan selamlar.

10 Ekim 2009 Cumartesi

O hikâyedeki mal benim.

Selamlar.
İçinde yaşadığımız topraklardaki olayların ciddiyetinden bihaber şekilde geçen gençlik yıllarımızı en iyi sularla sulamalıyız ki, açan çiçeklerimiz o kadar güzel olsun, toprağa, hayata daha sıkı, güçlü dallarla tutunalım ve sigara, alkol içmeyelim, içenleri uyaralım, uymayanları da dövelim, dışlayalım.
Her gün bir paket Muratti zıkkımlanan ben (Eee, büyüdüm artık, içeyim ama di mi?) bu durumdan pek hoşnut sayılmam.İlk içime çektiğim nefes, devlet üniversitesi kazanma adına bi sene daha gittiğim ismi lazım değil, baş harfi FemÖzel olan 14 milyarlık bi dershanenin, pek lüks tuvaletindeki aynasına karşı boş gözlerle çekilmişti, ciğerlerime.O anda yaşadığım malca mutluluğu anlatamam.Bir öğretmen çocuğu olan ben, geç girdiğim sınıftaki hocaya ''Hocam sigara içiyordum, e artık idare edicen...'' deme terbiyesizliğinde bulunmuştum, bildiğiniz kafam ''Güzel'' olmuştu.Sonraki günlerde fark etmiştim yaptığım terbiyesizliği ama olmuştu işte, gerçi o hocamız pek laf etmemişti, ama ben çok laf etmiştim kendime ne yalan söyliyeyim.
Şu anda yazdıklarım çok özür dilerim ama çalakalem yazılan kelimelerdir, bi konudan da bahsetmeyeceğim aslında.Çok düşündüm var olan yazılarımı buraya koyup koymamayı, ama sonuçta koymamaya karar verdim, ileride Allah nasip ederse, bastırıcam onları...
Sigara diyordum ben sanırım.Lan ne meret bir şey ki bu, bana tat da vermiyor.Sadece boğazım acımakta ve zaman zaman acı bi tükürük oluşturmakta.(Sensin hayvan.)
Ama bu sigara meselesinde en sevdiğim şey, insanın yenilgilerinden bahsederken, efkarlanıp yakarkenki o hali, o hâl herkeste aynıdır sanırım.Mükemmel bi poz oluyor o anlarda da, işte nerede bizi kadraja alıp çeken, profesyonel makinelerle?
Dumanı üflemesi ise ayrı bi racon katmakta, bu kutsal meseleye.
Geçenlerde bi yoğurt firmasının kamyonunda bi yazı gördüm, ''X, vücudunuz size teşekkür edecek...''.Ben de onu ''Sigara, vücudunuz size teşekkür edecek...''e çevirdim, niye bilmiyorum?
Belki de tutunacak dallarımın azalmasından ötürü duyduğum mazoşistçe bi duygunun eseriydi bunlar.Sigara içen insan ne olur?Cildi erken yaşlanır, spermleri azalır, kanser olur, vs vs...Belki de o hüzünlerinize üflediğiniz her dumanla ölümünüze bi nefes daha yaklaşmaktasınız ve siz de aslında bir türlü bunu kendinizie anlatamasanız da, bal gibi de istiyorsunuz anasını satim.Olayın köküne inmek lazım gelir böyle meselelerde, lakin o da beni aşmakta.Yavrusundan ayrılan bi anne gibi nasıl yandığımı, kim anlayabilir ki?Benim gönlüm gamlanıyor böyle zamanlarda.
Bir şeyler yapmak lazım...
Böyle gitmez.
Hayvan gibi içiyorum, işe beni dışlayarak başlayabilirsiniz, en azından bi adım atarız?
Peki ya insan kendi kendini uçurumdan aşşağıya atar mı?
Biz mal mıyız?
.
Ben neyden bahsettim?Anlayan varsa açıklasın lütfen.
Şampiyon Trabzon.

8 Ekim 2009 Perşembe

Venceremos

Fırtına yırtıyor sessizliği
ufuktan bir güneş doğuyor
gecekondulardan geliyor halk
tüm şili şarkılar söylüyor

venceremos venceremos kıralım zincirlerimizi
venceremos venceremos!
zulme ve yoksulluğa paydos

şili'de halk bugün savaşıyor
cesaret ve aklın gücüyle
kahrolsun halkın katili cunta
yaşasın united popula!

venceremos venceremos kıralım zincirlerimizi
venceremos venceremos!
zulme ve yoksulluğa paydos

geçmişe ağlamak fayda vermez
gelecek mutlak sosyalizm
yarını bugünden kuracağız
o senin tarihin olacak

venceremos venceremos kıralım zincirlerimizi
venceremos venceremos!
zulme ve yoksulluğa paydos

29 Eylül 2009 Salı

Esrara beste yapmadım hiç sevemedim gitti
geçen bi duman almıştım film koptu hayat bitti
birdaha hayatta içmem olmuşum keto gibi
içene helal olsun çok sağlam bitki!
Piiz yaptığımız zaman caz yapan değilmisin
söyle bana ey manita kafamdan güzelmisin ?
sanki çokda s....desin ya içki ya ben dersin



Dipnot:Eyvallah GaziEmirliler :)

28 Eylül 2009 Pazartesi

Basit Yaşayacaksın!!



Basit yaşayacaksın.

Basit.
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin
"seni seviyorum" gibi
Basit bir öpücük yetecek sana...
Basit, sıcak bir öpücük;
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,
tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
Öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir
mektup olacak en değerli kağıdın
hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman,
ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman
ve
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak:
Kaf Dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun
dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
en ucuz romanını;
Pankreasının sağlığına dua edeceksin
kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten
çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın
asıl oturacağını bilemediğin sofrada,
parmakların en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en
karmaşık denklemleri.
İskender'in kılıcı duracak avukat
rehberinin yanında.
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda doğru basılmış
bir fa diyezin mutluluğunu
Makyajı ilk "a" sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün.
Bilmiyorum" diyebileceksin
bilmediğinde ve
çok normal olacak "bilemeyişin".
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir "istemiyorum" diyebilmeye,
Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.
Saatin, sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için
kullanacaksın,
Küçük bir not defteri olacak "bilgini"
en hızlı "sayan"
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş
gibi
basit...
Çay simit ve peynirle

Bir kavanoz reçelle geçecek kadar minik kederlerimiz olmasa da , geçebileceğini düşünmekte motive ediyor insanı hayata .
Üzüntülerinin seni boğmasına izin verme ..
Öldürmeyen dert güçlendirirmiş ya , say ki güçlüsün ..

(İki)Kefen-(Tek)Can



Vurgun yemiş yüreğim rüyalarda bile senin ismini inliyor...

Yakarıyor Rabbine seni diliyor...
Ben senin;
Başımı göğsüne bastırıp yürekten bir ( of ) çekerek sarışını,
Gözlerinin içindeki gülüşü sevdim...
Ben senin;
Bana en kırgın-en öfkeli olduğun anlarda bile Allah'a iyi olmam için dualar etmeni,
Beni kendi gözünden sakınarak sevmeni sevdim...
Ben Sen(i) ;
Bir bedenin yaşamak için mecbur olduğu ruh(a) hissettiği o tarif edilemez tutkuyla sevdim..!

Ana(min) bizim için döktüğü gözyaşlarında,
Baba(min) iç çekişlerinde gördüm seni…
Gidişinden sonra Allah katında ki melekler bile ağladı iki bedende varolan tek can(ın) ayrılışına..!

Dualarımın sonunda ki âminlerim gibi vazgeçilmezimdin… İnancımdın…
Şimdi bir besmele telaffuzuna bile yetmez oldu gücüm…

Yoksun...
Aynaya her bakışımda yüzümdeki küskünlük, gözyaşı... En güzel günlerini, sevdiğini yitirmiş bir insanın yüzünde oluşabilecek tüm ifadeler senin yokluğunu simgeliyor...
Ben senmişim aslında...
Kişiliğimdeki Sen(i) sen çıkardın ortaya...
Sen gibi bakıyorum hayat denilen oyuna ..
Yansımamdaki gözlerim gün geçtikçe senleşiyor biraz daha...

Bir gülüşe bin gözyaşı ödeten Rabbim şahit olsun ki;
Cenneti çalsam diyorum ..!
Huzur bulasın diye Cennetten bir parça alıp yüreğine koysam...
Bilirim ki bu benim Cehennemliğime... Seninde bana tutsaklığına sebeptir...

Yüreğimde şimşek gibi çakan isyankâr zamanlarımın bedelini ödüyorum şimdilerde...

Benim yargılanışım farklı olacak.!
Suçum sırf huzur bulasın diye Cennetten sana bir parça çalmak... Cezam kabulümdür…


Bir Kefene İki Can Sığdı ....!!!!

Beni benden iyi bilen yanım; senin günahlarınla beraber yanmaya razıyım Cehennemin keskin ayazında...

Meleklerle restleşirken âlem katında, tek meleğin “sen” olduğunu ilan edicem Mahşer halkına...

Gök kubbenin 7. katında - 77 millete - 77 dilden senin ismini haykırarak zikredicem ...

Özüme kelepçelenmiş, ruhuma işlenmiş, etimle kemiğim arasında yer etmiş, aldığım her nefesin derinliğine hükmeden varlık… Masumluğuna hüzün katan her varlık; benim günah defterimde imzama sebep olur…

Sen ki kelebeklerin kanadısın…

Yalnızlığa...

Kalk hadi
Oturma öyle sabah akşam köşende
Bahar geldi bak senin bile bahçene
Hadi ama
Açan çiçeklerin kokusunu olsun çek içine

Kalksana ne duruyorsun
Şaşkın şaşkın bakıp durma yüzüme
Yoksa sen sevmek için izin mi alıyorsun

E hadi aç gönlünü
Aralı kalmasın yarım yamalak
Derin bir nefes al önce ve tut biraz
Ve bırak kendinle beraber içindekini
At kenara paslı kalıntını
Soyun çırıl çıplak ve
Geç aynanın karşısına bak kendine
Git bir duş al istersen
Ne bilem yıka saçlarını
Islak ıslak çık banyodan
Damla damla izler bıraksın
Teninden süzülen yansıman
İzin ver dökülsün bastığın yere
Kanıtı olsun izleri sendeki hevesin
Sonra uzan yatağına ve bekle
Gözlerinin kapandığını hissettiğinde
Fırla dalmadan hayallere
Alel acele giyinip çık dışarı
Çevir bir taksi gidelim de
Nereye derse şoför sevgiye dersin
Önce sağ sonra sol diye tarif edersin
Hece hece söyle adresi oda bilmesin
O sıra heyecan olucak biraz içinde
Sanırım birazda korkacaksın
Dayanamayıp yarı yolda arayacaksın
Nerde kaldığını soran o meraklı sese
Tuhaf olan içinle yoldayım diyecek
Rahatlayacaksın
Hınzır bir gülümseme olucak yanağında
Gülümseme doğacak tekrar tekrar dudağında
E nede olsa o sıra
Seni bekliyor biri
Sabrı kalmadı bak
Durma çabuk ol hadi...





Güllere uzanamaz eller..
Matemde imkansızlıklar içindedir güller..
Yalnızlığın kendini tellediği zaman..
 

 
Bazen gitmek gerek !!!...

İçin acısada kalbine taş bassanda bir an gelir ve gitmen gerekir...
Umutların vardır yarınların vardır ama yaşadıkların yalandır ve
bir an gelir arkana bakmadan çekip gitmen gerekir...!!!...
Yalan sevgilerden yalan sevgiliden kaçmak için bir adımda
olsa gitmen gerekir...!!!...


 
Kırılan hayallerim saklı topladım durur eteklerimde..

Istırabın belki ipliğidir görürsünüz bakın; saçlarımın her telinde..
Hani küçük kızlar istemez mi?: Yüzlerim pak olsun..

Olsun; benim yüzlerim kirli saclarım dağınık belki çirkinim belki bakışlarım durgun..

Ama;
Hayallerim var benim hasetliğe eremeyen aklım var benim..
Ebedi alemde paklığın simgesi temiz bir yureğim var benim..

Belki yalnızım yalnızlığım var benim..
 

 
Küçük yaşların büyük umutları..

Yıkılmış ve yığılmış binlerce dert..
Yalnızlık koleşan geziyor her bir yanda..
Uykusuzluğum başımda bir tatlı bela..

Kollarımla kapattım gözlerim görmesin bu alemi..
Acıya dayanamayacak kadar zariftir yüreğim..
Belki gözyaşlarına hic katlanamaz gözlerim..

Başımı dayadığım bir umudum var yine..

Nedendir annem ve babam nerdedir?..

Elimde sen tut yalnızlık!..
 

 
Gecenin siyahında demlenmiş duygularım..

Ulaşamadığım ve beni sensizliğe götüren merdivenler..
Bir başımayım hiç tükenmek bilmez kaygılarım..
Yalnızlık esaretinde seslenenler yokluğa gel diyenler..

Bazen maviye çalan gardiyansı gözdür YALNIZLIK...


 
Siyah ve beyaz içinde gül-mek..

Bir edalı bakış atmak ardından ele gül dökmek..
Kanlıdır belki yaşlıdır caresiz bakışlar..
Bir acıyla sensiz senle ve yalnızlıkla ölmek..

Alacalar içinde gülümseyer yalnızlık...
 


Ayrılık diker gözlerini hicranın üstüne..
Parcalar yüreği lime lime duygularla geceyi arar gözler..
Belki gülüşleri gamzelidir istenmeyen bir AYRILIK..
Suratı asılmış mı ne ayrılığın başladıgı yerde var olur YALNIZLIK..

Ayrılık diker gözlerini hicranın üstüne..
Parcalar yüreği lime lime duygularla geceyi arar gözler..
Belki gülüşleri gamzelidir istenmeyen bir AYRILIK..
Suratı asılmış mı ne ayrılığın başladıgı yerde var olur YALNIZLIK..
 

 
Sessizliğe eşlik eden duvarlar matemde..

Dört büklümüm..

Umutsuzluk
Damlaya damlaya birikmiş tenimde ayrılığın kokusu..
İnleye inleye çaresizlik karşımda! yalnızlığın korkusu..


 
Urkek bakislarimi gezdiririm saatler boyu etrafta..

Korkarim birseylerden birilerinden...
Hersey bana uzak gelir..Erisilmez olur
butun hayallerim ve duslerim..

Dost olurum yalnizlikla..
Sirdasim olur benim...
 

 
Tutunduğum bir gerceğimsin sen..

Gecelere yargıc gönlüme maşuksun sen..

Bilemezler ne şerefli dost oldugunu..

Seni tanımak zordur aslında.. Sana alışmakta..

TANIYINCA ALIŞINCA bırakmakta !...

27 Eylül 2009 Pazar

Japonya'da kızların yeni modası...Ganguro

Haber sitelerini gezerken rastladım,rastlamaz olaydım.Miliyet habere gidiğimde karşıma japon kızlarının çılgın yeni modası ganguro diye bir şey çıktı.llah'ım nereden çıktı niye çıktı bu ne böyle derken resileri gördükçe,her yeni resim Japonlardan soğumama neden oldu.

Koyu renk ten üzerine açık renk makyaj ve sarı saçlar...Japonya sokaklarını etkisi altına alan bu moda akımına 'Ganguro' deniyor.

yurdumun kızlarını çok seviyorum...